Kimyasal gebelik

Gebeliğim normal değilmiş, maalesef en geç Salı günü sonlanmak zorundaymış.

Zaten hormon seviyemin artışından bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Çarşamba gunu 177 olan hcg değerim dün sadece 244'tü. Doktor keseyi de gördü ancak çok düzensiz bir kese dedi.

Kanaman gelir yakında ancak gelmezse Salı günü gel iğne yapıp sonlandıralım dedi. Yapacak birşey yok, hayırlısı olsun.

Dünya güzeli bir kızım var, Allah ona sağlık versin. Deneriz yine olur hayırlısıysa.


Beta HCG Değerleri

Bu konu hakkında kadinlarkulubu.com ve babycenter.com'da okumadigim yorum kalmadı desem yeridir sanırım..

Bugün moralim biraz bozuk.

Geçen hafta Cuma öğlen itibariyle b-hcg değerim 38'di. Dün akşam saat 7'de yaptırdığım teste göre ise değer 177.. Normal mi değil mi bilmiyorum ancak doktorum çok normal olmadığını söyledi...

Normalde değerlerimin aşağıdaki gibi olması gerekiyordu

Cuma öğlen 38 ise;
Pazar öğlen 76
Salı öğlen 152
Perşembe öğlen 304 olmalı..

Ancak Çarşamba akşamı 177 olması biraz düşük bir değer sanki...56 saatte bir iki katına çıkıyor yani...Aslında 36-72 saat aralığında iki katına çıkması önemli ama anladığım kadarıyla yine de 48 saati geçmesi istenmiyor.

Yarın akşam itibariyle tekrar test yaptıracağım; 177 ikiye katlanmadıysa; doktor, dış veya boş gebelikten şüphelenebiliriz dedi..



Normal bir gelebikte hcg değerleri aşağıdaki aralıkta olmasımıymış. Değerinizin düşük veya yüksek olmasının çok önemli yok bu arada, önemli olan artışının tutarlı olması, yani 48 saatte iki katına çıkması şart.

Son adet döneminden
itibaren
mIU/mL
3. hafta5 – 50
4. hafta5 – 426
5. hafta18 – 7,340
6. hafta1,080 – 56,500
7 – 8. hafta7,650 – 229,000
9 – 12. hafta25,700 – 288,000
13 – 16. hafta13,300 – 254,000
17 – 24. hafta4,060 – 165,400
25 – 40. hafta 3,640 – 117,000

Teknolojik Çocuklar

Çocuğunuzu teknolojiden uzak yetiştiremezsiniz. Bu hem mümkün, hem de zaten sağlıklı değil.

Çocuğunuza interneti, dokunmatik telefonu, tableti, bilgisayarı yasaklayacağınıza aksine kullanmasına teşvik etmelisiniz. Yapmayın Allah aşkına, hangi çağda yaşıyoruz? 90'larda mıyız da çocuk gelip anne babasıyla oturma odasında oturup TV izleyecek?

Eğer çocuğunuz böyle ör davranış sergiliyorsa bence hemen sorgulayın, ve çağı yakalaması için bir şeyler yapın. Yoksa büyük ihtimalle başarısız bir yetişkinlik geçirecek.

Her şey dokunmatik!! Aman tanrım ne korkunç!

Cidden korkunç mu? Yoksa o sizin yeniliklerden, gelişim ve değişimden olan korkunuz olmasın? Büyük ihtimalle büyük büyük dedeniz de TV çıktığında gavur icadı hayatımızı mahvedecek diyordu.


Bunları aşın.

Bugün iyi okullarda okuyan 8 yaşındaki çocuklar bilgisayarla harika videolar, tasarımlar üretebilirken hala neyi sorguluyorsunuz.

Bu çocuklar bizden üstün. Teknoloji ile doğdular. Doğduklarından beri onlar için her şey dokunmatik ve tuşlar onlar için anlamsız.

Teknolojiden bu kadar korkmayın, insanlığın ilerlemesinin temel taşı olan teknolojiyi çocuklarınıza öcü, yasaklı bir şeymiş gibi göstermeyin.

Teknolojiden uzak bir çocuk, bilimden de uzak olur.

Çocuğunuzun sizin gibi pamuğa fasulye ekmesini beklemeyin, bu çocuklar onları hala doğmadan aştı.

Çocuk top oynamak yerine bilgisayarda oyun oynuyor. Evet, bu yanlış değil. Çağ onu gerektiriyor. Büyük ihtimalle torununuz odasında akıllı bir gözlükle takılacak. Bunu engelleyemezsiniz. Bunu engellemeniz hayatı durdurmanız demektir.

Merak etmeyin, bu çocuklar da sizin gibi 30-40 yaşına gelince doğaya bir dönüp bakacaklar. Insanın doğası böyledir çünkü.

Her şeyi abartmayın.

Eğer çocuğunuz saat 10'da yatması gerekirken 12'ye kadar elinde telefonla oynuyorsa, buna da izin vermeyin. Benim annem gece geç saatlere kadar kitap okumama izin vermezdi mesela. Ona kızmak yerine onun uykusunu düzenleyin.

Çocuğunuza bilgisayara, telefona vs. çok yakından bakmasına izin vermeyin. Annelerimiz de bize TV'ye yakından bakmamamızı söylerdi, hatırladınız mı?

Bilgisayar başındayken ona doğru oturmayı öğretin.

Çocuğunuzu spora teşvik edin. Artık sokaklar top oynamak için uygun değil, bunu kabul edin. Kendi gitmek istese siz bırakmazsınız zaten. Napsın çocuk annesiyle dolma mı sarsın bilgisayar oynamayıp?

Çocuğunuzu eğlendirin. Bu devrin çocuklarının sevilmeye olduğu kadar eğlendirilmeye de ihtiyaçları var. Hatta bu onlar için zorunluluk. Büyük ihtimalle siz çocuğunuzu yeteri kadar eğlendiremediğiniz için odasından çıkmıyor veya hep telefonla oynamak istiyor. Napsın çocuk sıkıntıdan patlasın mı?

Her şey bizim elimizde ve bizim yüzümüzden sevgili anne babalar.

Çocuklara bahane bulmayı bırakın! SUÇLU BİZİZ!

Eldivenleri Takın Kızlar, Iz Bırakmamalıyız!

Kışın olmazsa olmaz aksesuarı "eldiven"...

Bir kadında bu kadar asil duran bir aksesuar daha tanımıyorum, o sebeple eldivenler çok önemli.

Ben biraz abartım, kabanımı da 3/4 kollu seçiyorum ki biraz uzun eldiven takabileyim, çünkü eldiven sizi bambaşka yapar :)

İlk eldivenimi St. Petersburg'da almıştım, ince parlak siyah kumaşlı uzunca bir eldivendi, bir taktım aman Allahım! Ellerime bakmaktan kendimi alamadım. Bir el çantaya bu kadar mı güzel yakışır, hepsi eldivenin sayesinde :D

Eldivenin kumaşı ince, parlak ve siyah olduğu için ellerimi incecik göstermişti tabii :D

Isıtmanın yanı sıra, eldivenin şıklığı daha önemli. Ne de olsa ellerimizi donduracak bir soğuk iklimde yaşamıyoruz. Dantel, ince deri veya parlak kumaşlar bence eldiven için çok ideal ve aksesuar olarak çok rahat kullanılabilir.

Aşağıdaki örneklere bakalım;


1- Olmazsa olmaz! Bu uzun deri siyah eldivenler zaten olmazsa olmaz! Yarım kollu bir paltoya en çok yakışacak şey bu eldivenlerdir.
 
 
2- Deri montumla kullanmayı asla eksik etmeyeceğim eldiven budur. Bende bunu yarım parmaklısı var, daha asi bir hava katıyor hem ;)
 
3-Bu şahmeran benzeri eldivenle aklıma bir fikir geldi. Bunu gelinlikle değil de, mesela yarım kollu bir kazakla düşünün, ve siyah olsun, bence muhteşem! Bundan bir örnek mutlaka bu kış kendime yapacağım!
 
4- Vazgeçilmez. Kim ne derse desin, bu eldiven dehşet seksi! Günlük hayatta düz siyah bir montla kullanılmasında hiçbir sakınca görmüyorum :)
 
 

Implantasyon Kanaması

Dayanamadım tabii, gittim kan testi yaptırdım hemen öğle aramda.

İşte bu hamile olduğumun belgesi :D

Henüz HCG değeri çok düşük, çünkü yine daha reglim gecikmeden hamile olduğumu öğrendim :D








Bu arada bugün çok hafif bir kanamam oldu, aynı zamanda çok hafifi gıdıklar gibi kasık ağrılarım da devam ediyor. Sanırım bu implantasyon kanaması yüzünden.

İmplantasyon Kanaması nedir ve özellikleri nelerdir?

Öncelikle sakin! Zaten kadınların üçte birinin bu kanamayla karşılaştıkları söyleniyor.

Bebişiniz rahminizde kendine en uygun yeri seçti ve oraya kurulmakla meşgul ve rahim duvanırını biraz aşındırmış olabilir. Muhtemelen bu sebeple az biraz kanamanız oldu.

Ama daha durun bu aşındırma ne ki, daha size neler çektirecek :D

Özellikleri ise şu şekilde;
  • Kanama lekelenme gibidir.
  • Genel olarak bir iki gün içerisinde geçer.
  • Kanın rengi pembemsi veya kahverengimsidir.
  • Yaklaşık olarak reglden bir hafta kadar önce olur.
  • Belirtileri hafif kramp, meme hassasiyeti ve mide şişkinliği içerir.
  •  Hamilelik testi yaptırmak için en iyi zaman, implantasyon kanamasının 3-4 gün sonrasıdır.

 

Kan Testi BetaHcg

Dün akşam idrar testi yaptım pozitif çıktı, bu sabah tekrar yaptım, önce bir şey gözükmemekle beraber daha sonra ince bir çizgi belirdi :D Bu arada ilk testi Gratis'ten aldım markasını hatırlamıyorum, bu sabah ki kullandığım test de Miratech.
 
Bu öğlen, öğle tatilimi poliklinike gidip test yaptırmak için harcayacağım. Hala kasıklarımda çok haifiten bir ağrı var, bebiş yerleşiyor sanırım :)
 
Çok heyecanlıyım!
 
25 Ağustos'ta başlamıştı son reglim. Çocuk yapalım dedik ve Eylül'ün 3'unden 9'una kadar gün aşırı seviştik, sanırım işe yaradı :D
 
İlk aydan pek de beklemiyordum, daha önce 6 ay falan uğraşmıştık ama süper oldu bu!
 
Bu arada iki tane de güzel iş teklifi almıştım ama sanırım artık olmaz. Hamile olduğumu söylediğimde büyük ihtimalle kabul etmezler. Aman etmezlerse etmesinler, bebeğimden önemli değil zaten.
 
Şimdi bir sonraki Post'a geçeceğin, aklımda yazmak istediğim güzel bir konu var. NEXT!! :D

Günaydın n'aber; ben hamile!

Evet :D Okumaya başlamadan önce en güzel dileklerinizi ve pozitif enerjinizi alayım :D

Bu ay ki adetimden itibaren çalışmalara başlamıştık.İlk denemede beklemiyordum açıkçası ama neden olmasın diyordum.

İşten çıkmış, eve doğru geliyordum. Eczaneye uğrayıp bir test aldım. Daha reglime 5 gün falan var ama işte ben sabredemem, hemen öğrenmem lazım bir şey var mı yok mu :D Eve geldim, kızıma sarıldım. Ustumu degistirdi ve doğru banyoya..

Gördüklerime inansam mı acaba? Orada gerçekten iki çizgi mi var? Hem de baya kabak gibi net iki çizgi...

Hemen kızıma sarıldım, kucakladım öptüm öptüm öptüm ^^ KARDEŞ GELİYORRR diye bir süre zıpladık, sonra eşim eve geldi bir posta da onla sevindik.

Bu sefer kimseye söylemeyeceğim (Tabii ağzımı tutabilirsem!!) Sonra herkes için beklemesi zor oluyor.

İlk hamileliğimi de böyle çok erken söylemiştim, babam demişti "kızım bari 3 aylık olunca söyleseydin, şimdi 3. haftadan beklemeye başlattın bizi :D"

Adet gecikmeden birşey anlaşılmaz deniyor ama bence insan anlıyor ya...Ben aşağıdaki semptomları hissettim; gerçi bunlar adet olunacağı zaman da hissediliyor ancak hepsi birden değil sanırım :)

 Adet öncesi ilk semptomlarım

-Sol kasığıma kramp girdi
-Kabızlık başladı
-Göğüslerim çok hassaslaştı
-Yorgunluk ve sürekli uyku hali
-Hassaslaştığımdan dolayı hemen grip oldum
-Yaz günü üşüdüm yorganlara sarıldım
-Kasıklarım ağrdı

Hangi Balık?

Bu konuda bildiğim bir şey varsa dip balığı yedirmeyin.

Dip ballığı denizin 100 m altında yaşayan balıktır, ve denizdeki bütün kimyasal atık denizin dibine çöker. Bu balıklar da bu atıklara yakın veya tam içinde yaşar. O sebeple bu balıkları tüketmek kulağa pek sağlıklı gelmiyor.

Bu bilgiyi hem okuduklarımdan edindim, hem de güvendiğim balıkçı bir arkadaşım gerçekten bu balıkların tüketilmesinin sağlıksız olduğu konusunda hemfikir.

Bu arkadaşıma göre hamsi ye gerisini at çöpe. Çünkü ya çiftlik balığı (antibiyotikle besleniyor demek oluyor bu) ya dip balığı vs.

Dip balıkları nelerdir?

Enteresan şekilde balıkçılarda gördüğümüz pahalı balıklar hep dip balığı!

DİP BALIKLARI: Barbunya, tekir, dil, iskorpit, kalkan, kayabalığı, kırlangıç, lagos, mercan, mezgit, mırlan, levrek.

Hele ki şu aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra ise hiç balık yiyesim ve çocuğuma yediresim gelmiyor :/

Balıklarla ilgili yürütülen bir çalışmada ağır metallerin bulunması herkesi endişelendirdi.

Haber: Türkan YILMAZER
 
Dip balıklarının hala riskli olduğunu söyleyen uzmanlar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na seslendi: Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz'de avlanma bölgelerini belirleyerek tüm balıkları inceleyin
 
Bir süre önce aHaber'de yayınlanan Deşifre programı ekibinin pazar ve marketlerden aldıkları 30 farklı balık numunesinden 11'inde kanserojen metal bulması, vatandaşı 'deniz balığı da mı yemeyeceğiz' endişesine itti. Avlanma bölgeleri bilinmeden yapılan böyle bir çalışma insanları rahatsız etse de, doktorların görüşü hala aynı: Deniz balığı yiyin ama dip balıklarından uzak durun
Aslında uzmanlara göre özellikle dip balıklarında ağır metal bulunması normal bir bulgu. Ancak bu çalışmada dip balığı kabul edilen tekirde bir şeye rastlanmaması, yüzey balığı olan hamside normal değerlerden 10 kat daha fazla ağır metal (kurşun) tespit edilmesi ilgi çekici bir durum.
 
Böyle bir analiz çalışmasının bilimsel kabul edilemeyeceğinde hem fikir olan uzmanlara göre bu konunun araştırılması gerektiğine işaret eden bir olgu... Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın bu konuda özellikle avlanma bölgelerini değerlendirerek araştırma yapması ise konunun daha iyi bir şekilde açıklığa kavuşmasına yol açacak...
 
DİP BALIĞINI TAVSİYE ETMİYORUZ
 
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Yavuz Dizdar, deniz balığının hala yenilebilecek durumda olduğunu savundu. Deniz balığında kurşun bulunmasının bakanlık düzeyinde araştırılması gerektiğini söyleyen Dizdar şöyle konuştu:
 
"Öncelikle bu analizin avlanma bölgeleri belirlenerek yapılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Avlanıldığı yer belli olmadan yapılan bir analiz son derece dar sonuçlar verir ve bu bir sonuca varmak için yeterli değildir. Bu analizi değerlendirirsek, kabul ettiğimiz limitlerin üzerinde bir analiz çıkmış. Ancak ağır metallerin dip balığında çıkmamış, yüzey balığında çıkmış olması genel kirlenme kriterleri açısından uyumsuzdur. Balığın hangi kaynaktan tutulduğu bilinmek zorunda. Balıkta, özellikle de küçük balıklardaki kirlenmenin göç yollarına baktığımızda Karadeniz havzası karşımıza çıkıyor. Karadeniz'nde bir kirlenmenin olduğuna dair bilgiler alıyoruz ancak bunun araştırılması lazım. Bu analiz bu konuda bir kirlilik haritası çıkarılması için kriter olabilir. Karasularımızdaki durumu netleştirmeliyiz. Çevre kirliliği, egzos gazları, kurşunlu benzin gibi birçok şeyden ağır metal alıyoruz. Bunlar vücutta birikmiyor. Ağır metal balığın adelelerinde birikmiyor, biriktiği yer solungaç, sindirim sistemi, karaciğer. Balık yendiği zaman onlar ayıklanıyor.
 
Yani o zararlı yerler yenmiyor. Bu insan için önemli bir avantaj. Doğadaki formlara baktığımızda hayvanlar da bunu vücuttan uzaklaştırıyor." Deniz balığına alternatifin çiftlik balığı olamayacağına da dikkat çeken Dizdar, "Çiftlik balıkları yemle besleniyor, ancak nasıl bir yemle beslendiklerini bilmiyoruz. Bu yüzden de çiftlik balığının yenilmesini tavsiye etmiyorum" diye konuştu.
 
AVLANMA BÖLGELERİYLE İLGİLİ ÇALIŞMA YAPILMALI
 
Gıda güvenliği üzerine çalışmalarıyla tanınan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Kenan Demirkol da avlanma bölgeleriyle ilgili resmi bir çalışmanın olması gerektiğini söyledi. Deniz balığını önerirken bile doktorlar olarak dip balığını tavsiye etmediklerini söyleyen Prof. Dr. Demirkol,
 
"Ancak bu çalışmada dip balığı temiz, yüzey balığı kirli çıkmış. İki ayrı yerden hamsi alınmış, incelenmiş. Biri tertemiz, öbüründe kurşun değeri 10 kat yüksek. Dolayısıyla şu balık kötü ya da şu balık iyi demek hakkımız yok. Avlanma bölgeleri üzerinden bir araştırma yapılmalı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın bu konuda geniş çaplı, tüm denizlerimizi, avlanma bölgelerini içine alan bir çalışma başlatması gerekiyor."
 
Hekim olarak Omega 3 alınması için balık yenmesini önermek zorunda olduğunu da ifade eden Demirkol, "Bu koşullarda nasıl böyle bir öneride bulunacağımı da bilemiyorum. Şu aşamada kamuya bir öneride bulunabilecek bir durumda değilim." dedi.
 
Yine de deniz balığı konusunda ısrarlı olduğunu söyleyen Demirkol, "Karadeniz ve Marmara bölgelerinin daha riskli, Akdeniz ve Ege'nin daha az riskli olduğuna dair bir izlenim ediniyorum. İnsanlara balık yemeyin diyecek kadar veri elimde yok. Ama ciddi bir açıklama gelene kadar Karadeniz ve Marmara balığı yemeyeceğim. Yine de bu sözlerimden çiftlik balığını öne çıkardığımız düşünülmesin. Çiftlik balığı hala bir alternatif değil. Bugüne kadar hekim olarak asla çiftlik balığını önermedim, hala da önermiyorum. Çünkü onlara verilen yemlerin içeriğini bilmiyoruz. Bu çalışma yeterli bilimsel kriterlere sahip değil. Ancak kamuoyunu uyarmaya yönelik bir çalışma. Bilimsel bir çalışmayı bakanlıktan bekliyoruz."
 
BAKANLIK İDDİAYI YALANLAMIŞTI
 
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, ''11 balıkta ağır metal kalıntısı'' bulunduğu iddiaları üzerine bir açıklama yapmıştı. Bakanlıkça avcılık yoluyla elde edilen balık ve diğer su ürünlerinde tüm karaya çıkış noktalarında av sezonu içinde iki defa, su ürünleri yetiştiricilik çiftliklerinde ise yıl boyunca düzenli olarak kalıntı izleme programına göre ağır metal analizleri yapıldığı bildirilen açıklamada, bugüne kadar Türkiye genelinde avcılık yoluyla elde edilen su ürünlerinde ve balık yetiştirme çiftliklerinden alınan numunelerde, ilgili mevzuat doğrultusunda yapılan analizlerde herhangi bir olumsuzluğa rastlanılmadığı belirtilmişti. Su ürünleri avcılığında insan sağlığı açısından herhangi bir olumsuzluk bulunan sahalarda avcılığın yasaklandığı, yetiştiricilikte ise o çiftlikte hasada izin verilmediği bildirilen açıklamada, şu ifadelere yer verilmişti.
 
''Bilimsel olarak deniz kirliliğinden dolayısıyla denizde yakalanan balıkların insan sağlığı için risk oluşturduğundan bahsedilebilmesi için belirlenen istasyonlarda uzun süre, sürekli ölçüm ve numune alımı yoluyla izleme çalışmalarının yürütülmesi gerekmektedir. Ayrıca, alınan numunelerin geçerli olabilmesi için resmi kontrol görevlilerince numune alma kurallarına uygun olarak alınması ve bu konuda yetkinlikleri onaylanmış laboratuvarlarda analizlerinin yapılması gerekmektedir. Söz konusu haberlere konu edilen numunelerin ne zaman, nasıl ve hangi koşullarda alındığı ve analizin yetkinliği onaylı bir laboratuvarda yapılıp yapılmadığı belli olmadığı gibi, olumsuz olduğu iddia edilen 11 numune ile ülke geneli için bir değerlendirme yapılması bilimsellikten uzaktır.''

DİP BALIKLARI: Barbunya, tekir, dil, iskorpit, kalkan, kayabalığı, kırlangıç, lagos, mercan, mezgit, mırlan.
 
YÜZEY BALIKLARI: Hamsi, istavrit, uskumru, palamut.
 
BALIK VE CIVA
 
Ünlü Gurme Vedat Milor balıkta da bulunan ağır metallerin neye neden olduğunu anlattı:
Konu balıktan açılmışken iki acı gerçeği belirtmeliyim.
 
Birincisi herkesin bildiği bir gerçek. Benim bildiğim, gördüğüm, gezdiğim ülkeler arasında dünyada en pahalı balık ülkemizde yeniyor. Özellikle de İstanbul’da ve revaçtaki tatil bölgelerinde, lokantalarda balık ve deniz ürünleri yemek herhalde nüfusun en fazla yüzde birinin harcı.
İkinci gerçegi herkesin bildiğini sanmıyorum.Balıklarımızda önemli oranda cıva olduğunu düşünüyorum.

Cıva ve ağır metal testleri çok pahalı. Ayrıca yüksek cıvanın yol açtığı belirtiler ilk bakışta hastalık olarak algılanmıyor. 

 Yağlı et konusunda dünyanın en duyarlı halkı olan ülkemiz insanı nedense bu konuya tam Fransız. Ne basın ne de yetkililer bu konuda kendilerine düşen sorumluluğu yerine getirip insanları uyarmadıkları için hâlâ balığın sağlık için faydalı olduğu mavalları ortalıkta hüküm sürüyor.
Balık faydalı tabii ama ağır metal içeriyorsa zararlı.

Hem de çok zararlı.

Nereden mi biliyorum bu gerçekleri?

Yaşayarak öğrendim. Ayak parmakla-rımdaki uyuşma nedeniyle doktora gittim;  sonunda ağır metal testleri yapıldı ve suçlu bulundu. Şimdi mümkün olduğu kadar, kirli olduğunu düşündüğüm denizlerden çıkan balıkları yememeye çalışıyor ve bu konuda bilgi topluyorum. Ülke dışında bu bilgileri bulmak kolay ama bizde imkansız gibi.

 Benden uyarması.

Yemek Yapmayı Sever Misiniz?

Ben bayılırım!

Yemekler yapayım, yaptığım yemekler yenilsin de yenilsin! Herkes beğensin yemeklerimi, ki bence aksi pek mümkün değil, çünkü güzel yemek yaparım.

Yemek yapmak için asla tariflere ihtiyacınız yok, sonuçta her tarif bir başka kişinin damak zevki aslında.

Ben inanıyorum ki herkes damak zevkine göre yemek yaratabilip, bu sanatı zenginleştirebilir. Sanat diyorum, çünkü doymak için yemiyoruz öyle değil mi?

Alabileceğimiz tatların sonu yok. İstediğinizi deneyebilirsiniz. İşte beni yemek konusunda en çok çeken şey bu. Farklı pişirebilirsin, bugün çorbaya değişik bir baharat koyabilirsin mesela.

Denemelerimden bir tanesi lazanya üstüne olmuştu :) Lazanya kıymalı olmak zorunda mı? Her türlüsü olur aslında.

Gelelim benim Hamsili Lazanya'ma :D Evet hamsili lazanya ve inanın tadı bir harika!

Şu şekilde yapılır;

Hamsileri buğulayarak pişirin, sonra üstüne domates sosu ve ipince kıyılmış az soğan ve taze nane ekleyin. Lazanyaları dizin ve aralarına hamsileri yerleştirin, 5-6 dakika fırınlayıp, yanında roka ile servis edin. İşte bu kadar basit!

Afiyet olsun! :D

Pole Dance; Nam-ı Diğer Direk Dansı

Bir çoğumuzun aklına direk dansı deyince, Striptiz kulüpleri ,erkekleri baştan çıkarmak için soyunan kadınlar, seksi danslar ve teşhircilik gelir.

Aslında bu dans ile hiçbir bilgisi olmayan kişilerin söylentileridir bunlar.

Direk dansını ben de filmlerden başka bir yerde görmemiştim açıkçası; ta ki bir direk dansı sınıfını görene kadar.

Bir arkadaşım geçen sene direk dansı kursuna gitmeye başlamıştı,  bu sene ben de merak ettim ve öncelikle bir dersi izlemek istedim.

Yaklaşık 8 tane direk vardı sınıfta, bir eğitmen ve öğrencileri.

İzlerken siz de yaparmışsınız gibi geliyor. Sanki hemen soyunup direğe tırmanmaya çalışsanız tırmanırmışsınız gibi. Kollarınızla kendinizi kaldırıp dönebileceğinizi falan düşünüyorsunuz!

Neden soyunup dedim?

Çünkü bu dansta çıplak olursanız, direğe tutunabilme şansınız o kadar yüksek. Aksi halde çok daha fazla kas gücü kullanmanız gerekir.

Bu dersi izledim, ve büyülendim. Gerçekten inanılmaz estetik bir dans ve egzersiz aynı zamanda.

Eve geldim, açtım Youtube'dan direk dansı videoları izledim. İnanır mısınız bir çok kadın bunu evde kendi başına öğrenebiliyor, ve öğrenirken fit bir görünüm kazanıyor.

Ben de eve Amazon'dan bir direk sipariş verdim. Yaklaşık 180 dolar, üstüne bir de tabii shipping ve vergi ödüyorsunuz. Bana yaklaşık 600 TL'ye mal oldu.

3 hafta içinde geldi direğim, eşim sağ olsun çok heyecanlı olduğumu bildiğinden ben akşam eve gelmeden direği kurmuş.

O günden beri her akşam egzersiz yapıyorum ve diyebilirim ki İNANILMAZ ZOR!


Bu fotoğraftaki hareketi yapabilmek herkesin harcı değil. Özellikle bale, jimnastik gibi geçmişi bulunan bayanların bile çalışmalar sonucunda ulaşabildikleri bir nokta.
 



Bu dansı hakkıyla yapabilenlere çok saygı duruyorum. Çok iyi bir kas gücü, disiplinli çalışma ve esneklik istiyor.

O gördüğünüz ters dönme hareketleri falan var ya, onu yapabilmeniz için bacak iç kaslarınızın çok iyi çalışmış ve güçlü olması gerekiyor.

Kollarınızın kendi ağırlığınızı taşıyabilecek şekilde güçlü olması gerekiyor. Hem bu kadar güçlü olacaksınız hem de bir balerin gibi zarif kalacaksınız. Düşünün siz zorluğunu!

Ve denge...İnanın bir balerinin sağladığı dengeden azı yok bu dansta..

Ben Direk Dansına gerçekten ciddi bir sanat ve spor dalı olarak bakıyorum, ki öyle de zaten. Bir sanat, çünkü estetiklik ve şiirsellik bu dansta çok önemli.

Bu dansa önyargılı davrananlara lafım

Evet, seksi bir koreografi ile bile dans ediliyor olsa bile seks de şiirsel değil midir? Neden bu önyargı?

Ve inanın, bir kadın veya erkek olarak bu dansı yapabilmek büyük bir başarı. İnsanın bedenine olan güvenini yerine getiriyor.

Size bir kaç örnek video göstermek isterim; bunlardan 60 yaşında bir direk dansı performansçısı olan Greta Pontarelli

 

Nasıl ama? :)

60 yaşında insanların neler yapabildiğini gördünüz mü Sayın Bakan?

Konuşmaktan fazlasını yapabilenler var demek ki...


İstanbul'daki direk dansı kursları 

Bu kursların ikisini de ziyaret ettim, ikisinde de çok şeker eğitmenler mevcut. Derslere çoğunlukla kadınlar katılıyor.

http://www.wowdanceistanbul.com/

http://www.poledans.com

 
 Direk dansı yapmaya başlayacaklara bazı öneriler
  • Benim gibi internetten sipariş verirseniz, 3 hafta içinde geliyor.
  • Kurulumu gerçekten 15 dk falan sürüyor ve hiçbir şekilde çivili monte gerekmiyor. Tak tak tak kuruluyor.
  • Kesinlikle çok sağlam, tırmanın, dönün edin, çarpın vs. yıkılmıyor. Ama siz özenli kurun direği yine de :)
  • Direğin temizliğine dikkat etmelisiniz, kirlendikçe kayganlaşıyor.
  • Kayganlığı önleyici kremi bulmak epey zor ancak dansa başlamadan önce ellerinize ve bacaklarınıza saç spreyi sıkabilirsiniz, daha iyi tutunmanızı sağlar.
  • Dansa başlamadan önce ellerinizi kuru sabun ile yıkayın, asla krem vs. sürmeyin.
  • Kursa gidin, en azından kurstan bir temel alın öyle evde devam edin. Çünkü dansın özellikle denge anlamında çok fazla püf noktası var ve internet bu konuda çok yeterli değil. Yok ben kendim keşfederim diyorsanız bilemem :)
  • Bu dans için kilolu vs vs olmanızın hiçbir önemi yok, önemli olan gücünüz!
  • İlk başlarda bacaklarınız siz farketmeden epey morarıyor.
  • Başlayınca ne olursa olsun bırakamayacaksınız, tutku haline dönüşecek, sıkı tutunun :)






 

Mülakat Deneyimleri - Liderlik


Bir iş görüşmesinde profesyonel bir IK'cı tarafından role play mülakatına alınmıştım. Kulağa biraz korkutucu gelse de role play mülakatında ben çok eğlenmiştim. Adı üstünde sana verilen rolü oynuyorsun.

Dedim kızım senden iyi oyuncu mu var zaten :D Oynadım valla..

Oyunda ben takım lideriydim, ve takımın en önemli parçası olan bir kişinin motivasyonu oldukça düşüktü. Bu kişi takımda kilit rol oynayan birisiydi.

Tabi ben konuşmaya girdim, neden böylesiniz, takımla mı probleminiz var, özel hayatınızda mı problem var, biz nasıl yardımcı olabilir vs gibi sorular sorup, feedback istedim.

Karşımdaki IK'cı, yani motivasyonu düşük elemanı oynayan kişi, bana direk " Liderliği bana verin, bu projeyi ben götüreyim, ancak bu şekilde bu iş çözülebilir" dedi.

Önce bende ne gibi eksiklikler gördüğünü ve neden böyle düşündüğünü sordum. Sonra kendinden gerçekten emin olup olmadığını sorup ve projenin çok önemli olduğundan, risklerinden vs. bahsettim. Eğer böyle bir inisiyatif almaya hazırsa, takımımdan birinin cesur bir şekilde bu sorumluluğu üstlenebilmesinin beni mutlu edeceğini ve önemli olanın sonuca ulaşmak, beraber başarmak olduğunu söyleyerek Liderliği devrettim.

IK Direktörü de bizi izliyordu, tam bu esnada durdurdu ve verin elinizi sıkmak istiyorum dedi. Ben şaşırdım önce :)

"Bir senedir bu mülakatı yapıyoruz, ilk defa biri Liderliği verdi." dedi.

Ben de çok şaşırdım açıkçası, yapılan iş'te önemli olan sonuca ulaşmak değil midir?

Takım olarak çalışılan bir yerde kimin Lider olduğunun önemi yok bence, çünkü başaran her zaman o takımdır, kişiler değil. Tabii ki Lider olan kişinin katkısı büyüktür, ancak takımın diğer üyelerinden üstün görmek bence anlamsız.

Bu görüşmede karşımdaki kişi, takımdaki bir eksikliği farketmişti, benim bununla başedemeyeceğimi düşünmüş ve benim görevimi kendisinin bu şartlarda daha iyi yürütebileceğine inanıyordu.

Burada "Hayır, Lider benim, bu  görevi alamazsın" demek çok saçma, bencilce ve egoistçe olurdu.

Bence ben doğru cevabı verdim. "Bu inisiyatifi almayı göze aldıysan, bence bu çok güzel. Bunu takımla paylaşıp ortak karar alalım."



Açıkçası çoğu insanın da bu tarz cevaplar vereceğini düşünürdüm ben ama değilmiş.

Kariyerimizde tek başımıza yükselmemizin bir anlamı yoktur, öyle değil mi? Çok kariyerli bir patron, ancak sindirilmiş çalışanlar düşünün, şirketi ne kadar sürdürülebilir bir başarı yakalayabilir?

Çalıştığım yerlerden edindiğim deneyim bu benim: Tek başınıza yükselmenin hiçbir anlamı yok.

Yükselmek yok tek başına!Ya hep beraber ya hiç birimiz!

Çok doğru laf! :)
 

Manhattan Make-up

Gezdiğim ülkelerde yapmayı sevdiğim bir kaç değişik şey var.

-Market alışverişi yapmak: Bulduğum değişik sos, kuru yiyecek ne varsa alırım.
-Yaprak, ot, toprak vs. toplamak
-Değişik kozmetik ürünleri almak.

Ilk ikisini bir ara yemekle ilgili yazarken paylaşırım, ancak şu an üçüncüsünü anlatmak istiyorum.

Estonya'da kardeşime giderken, marketten kahvaltılık bir şeyler alayım diye girdim, çantamı ruj ve farla doldurup çıktım. (Bir de Macar tahini ile Estonya balı almıştım hatta)

Konumuz Manhattan ürünleri..

Manhattan ürünleri sanırım sadece Avrupa'da bulunmakta ve ülkemizde maalesef hala satılmıyor. Umarım satılmaya başlanır.

Çünkü bu ürünler fiyat olarak hem çok uygun, hem de gerçekten iyi!

Ben kalıcı rujlarını ve ne renk varsa farlarını almıştım. Gerçekten daha fazla kalıcı bir ruj görmedim.o kadar kalıcı ki, iyice sürerseniz bir kaç gün çıkmıyor. Ama bundan hoşlandığımı söyleyemeyeceğim, çünkü çok yoğun ve rahatsız edici bir ruj.Üzgünüm.

Bu markanın bence asıl olayı farları ve renkler.

Farları öncelikle çok yumuşak ve kalıcı. Renk sürüldükten saatler sonra bile kendini belli ediyor. Renkler gerçekten çok başarılı, ne renk görüyorsanız ciltte de aynı şekilde yansıyor. Çok canlı ancak göze batmayan renkleri var.

 
Özellikle bu markanın şeftali tonunda kullandığı renklere ve turuncusuna hayranım, herkese tavsiye ederim. Avrupa'ya giden eşinizden dostunuzdan isteyiniz, 3 ile 10 Euro arasında fiyatları değişiyor, aklınızda bulunsun ;)
 

Aman ya da hediye etsinler ya çok mu :P

Urban Care'den bağımlılık yaratan 3 ürünü seçtim

Ben kullandığım kozmetik ürünlerin çabuk ve düzgün sonuç vermesine önem veririm.
Urban Care ürünleri ile tesadüfen, satış danışmanının önerisi üzerine Gratis'te karşılaştım. Yeni çıkan şeyleri denemeyi de severim, aşağıdaki 3 ürün dahil bir de Tree Oil şampuanını aldım.
 
Şampuan hariç aşağıdaki 3 ürün bende artık bağımlılık yaptı, hele ki mor şişedeki toniği duştan sonra saç derime sıkmadan edemiyorum. Mükemmel bir his ve rahatlık veriyor.
 
Ürünlerin içeriğinden çok, bu ürünler bende ne gibi bir etki yapıyor onu anlatayım biraz size :)
 
 
Bu fotoğrafını görmüş olduğunuz pembe serumu duştan hemen sonra bir sıkımlık olarak saç uçlarıma iyice yedirip, saçlarımı kurutuyorum. Bu kadar :D Saçlarımın elektriklenmesini veya saçak saçak görünmesini engelliyor. Doğal bir parlaklık veriyor ve saçınızı sanki yağlıymış gibi asla yapmıyor.
 
 Aşağıdaki saç bakım maskesini şampuandan sonra sadece 1 dk saçıma masajla yedirip duruluyorum. Her saç maskesi gibi yumuşatıyor ama ben verdiği fresh hissi ve saçımı rahatlatmasına bayılıyorum.
En sevdiğimi en sonra bıraktım. Bu tonikten asla vazgeçemem. Kullandığım en iyi saç bakım ürünü. En'in de eni yani o derece diyebilirim.
 
Duştan sonra saç diplerime sıkıyorum, yok böyle bir rahatlama! Hafif mentollü bir yapısı var sanırım, saç derisini hafif gıdıkladığından masaj hissi yaratıyor ve serinletiyor. Özellikle benim gibi saç derisi sorunu olanlar için büyük keyif diye düşünüyorum.
 
Hem saç derisine bağlı saç dökülmesi de var ben de, böylelikle bu sorunu da çözmüş olduk. Hem kaşıntılara çok iyi geliyor, hem de saç derisini onarıp dökülmeyi engelliyor.
 
 
 

Siyah noktalarım, göz altı torbalarım ve Institut Esthederm ürünleri

Bence güzelliğin ilk şartı gerçekten güzel ve sağlıklı bir cilt. İstediğiniz kadar yüz hatlarınız gdüsgün vs olsun, cilt güzel olmayınca olmuyor.

Cildimiz güzel bir manzaranın fonu gibi...Düşünün ki çok güzel bir ağaç ancak arkası çarpık binalarla dolu, aynen böyle.

Siyah noktalar benim başımın belası! Son bir kaç aydır da hafiften göz altı torbaları baş gösterdi. Beni aldı mı bir telaş! Eyvah ya 30 oluyorum!!

İnternetten ve dışardan bir çok ürün araştırdım, denedim. Sonunda kendime en uygun olacak ürünün Institut Esthederm ürünleri olduğuna karar verdim ve alıp kullanmaya başladım.

Benim dediğim gibi, sorunum siyah noktalarım, cilt gözenekleri ve yeni oluşmaya başlamış göz altı torbalarım. Sorunlarıma yönelik aşağıdaki ürünleri yaklaşık iki haftadır kullanıyorum.

-Hydra System Cream : Sabahları cildimi temizledikten sonra ilk yaptığım şey bu kremi sürmek oluyor. Benim gibi T bölgesi yağlı kişilere uygun bir yapısı var.

-L'Osmoclean Creme Douce : Haftada bir fındık tanesi kadar cildime sürüp parmak uçlarımla masaj yapıp yıkıyorum. Bu krem peeling değil ancak cildi çok iyi temizliyor, üstelik hırpalamıyor.

-Pure System : Her gece yatmadan cildimi temizledikten sonra siyah noktalarla savaşan ve gözenekleri yok eden bu kremler rahat rahat uyuyorum. Bu kremi özellikle tavsiye ederim çünkü ilk defa gözeneklerimin iyileştiğini hissediyorum.

-Repair System, Contour des Yeux : Göz altı torbaları, morluk ve yeni oluşan minik çizgiler için çok ideal bir krem. Ağırlık hissi bırakmıyor, fresh bir dokusu var. Benim özellikle göz altında oluşan yağ bezeciklerinin yok olmasında katkısı olduğunu düşünüyorum. Morluklarda da iyileşme var ancak o torbamsı görüntü hala geçmedi. O da sanırım çok yoğun çalışmamdan ve bütün gün bilgisayar başında olmamdan dolayı artık biraz zor geçer :)

Bu ürünlerin en büyük özelliği çok çabuk sonuç vermesi. İki hafta içinde gözeneklerde ciddi şekilde azalma olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.