Anne ve Babamın el emekleri

Canım annem..
Canım babam..

Bütün annelerin ve babaların eli sihirli değil midir? Yaptıkları yemek başka, taradıkları saç başka olur...Daha doğrusu ellerinin değdiği her şey bambaşka tatlarda ve güzelliklerde olur.

Anne ve baba dokunuşunun yerini ne tutabilir ki?

Eve geldiğinizde bile, o gün anneniniz-babanız gelmiş mi gelmemiş mi anlarsınız. Anne-baba olan ev sımsıcaktır, aile kokuludur. Bir evi eviniz gibi hissetmenizin en büyük sebebi içinde anne ve babanızın olmasıdır..Gülmeseler bile varlığı neşelidir onların.

Yoklukları da en zor olan şeydir...Hiçbirimizin başından eksik olmasın.

Annemin ve babamın tamamen kendi emekleriyle yaptıkları o kadar tatlı şeyler var ki paylaşmadan edemeyeceğim. Evimizin sıcacık olmasında ellerinin her yere, hem de her yere değmiş olmasının çok büyük payı var.

Siz de bir bakın annenizin evine, nerde güller açan bir köşe var orda annenizin yaptığı bir şeyler yok mu?


Bunlar annemin yazlığımızdaki mutfak için yaptığı kanaviçeler. O kadar çok yaptı ki bütün perdelerimiz bile kanaviçe :D Bütün bir kış bunlar için uğraşmıştı çok net hatırlıyorum..

 
Bunlar anneciğimin kızımın ilk doğum günü için yaptığı süs kurabiyeler. Kursuna falan gitmedi üstelik. Yaratıcı ve yetenekli bir annem var :D


İşte bahsettiğim o kanaviçe perdeler...Uçlarında bir de dantelleri var, onları da annem ördü. Bu da minik Lili'miz, bizim beyaz kelebeğimiz <3

 
Bu elbise de kızım için :) Annem dikip boyadı,  daha çok taze bugün yaptı anneciğim. Kızımı piyanoya başlattım, daha sonra piyano seçimi hakkında da yazacağım. Bu da kuzuma piyano giysisi :D Daha güzel bir hediye olabilir mi?

 
Anne ve babamın yeni hobisi sayılır..Sabun yapmak :) Annem de babam da sanatı seven, yetenekli ve yaratıcı kişiler. Asla boş durmazlar, hergün birşeyler üretirler. Hiçbir şey bulamazlarsa, annem yemek yapar babam da bahçeden bir odun alır onu yontar ortaya birşeyler yine çıkarır. Bunlar da geçen hafta yaptıkları sabunlar :)


Yazın bir ara, annemle (50) babam (55) ne yapsak diye düşünürken, evdeki mobilyaları boyamaya başladılar. Bunları daha çok babam boyadı tabii..Aşağıdaki fotoğraftaki sandalye ve sepha neredeyse 20 yıllık, turuncu katlanan sandalyelerden. Beyaza boyayınca havası ne kadar değişmiş ve bahçeye ne kadar yakışmış..Sephanın üzerindeki saksı ise annemin eseri, boyayıp üstüne resimler yapmış :)

 
Ve bu da annemden tazecik bir örtü..Bu örtülerden kaç yüz tane yapıp dağıttı bilmiyorum. Ben kendimi bildim bileli annem bunlarla uğraşıyor, harika şeyler ortaya çıkarıyor. Hele ki teyzeme bir takım yapmıştı, lacivert boyayla enfesti..Yaparken de hep kaliteli kumaş kullanır, bir şey ipeği diyor ama tam adını bilmiyorum.

 
 
İşte böyle :)
 
Böyle bir anne ve babanın kızı olduğum için çok şanslıyım ve çok şükür ediyorum.
Sizi çok seviyorum canım annem, canım babam..

 

 

Kızımla Ressamlar Kongresi

Geçtiğimiz hafta sonu Cumartesi günü kızımla, Salt Beyoğlu'nda Ressamlar Kongresi projesine katıldık.

Kızım içeri girer girmez herkesin duvarları boyadığını görünce zaten büyülendi. Baktı baktı fırça yoktu. Sonra bir abisi fırçasını kızıma verdi çok sağolsun. Bizim heyecanla fırçayı bir o boyaya bir bu boyaya batırıp batırıp duvarları boyadı. Bütün duvarları boyamaya enerjisi var gibiydi o an, ki öyle de oldu..

-Burayı boyamadım daha! Gitmeyelim anne nütfen!


Evde de boyamasına izin verdiğim bir kaç duvar var. Mesela salonun bir duvarı ona ait, istediğini yapıştırıp istediği gibi çizip boyayabilir. Hatta çizip boyadıktan sonra takdir de edip onu resim yapması için cesaretlendiriyorum. Resim sadece kağıda yapılan bir şey değildir, öğrensin istiyorum. Boyutlardan sıyrılsın ve sanatı sevsin, asıl önemli olan bu...

Yaklaşık 45dk zaman geçirdik. O boyadı, ben de bol bol video fotoğraf çektim. Sonra ben de boyadım tabii :))

Kızımla haftasonları tiyatro


Çalıştığım için hafta sonlarını kızımdan başka kimseyle geçirmek istemiyorum. Ayda en az iki kez de mutlaka onu sanatsal bir aktiviteye götürüyorum. Ya tiyatroya, ya sinemaya ya da resim yapmaya bir yerlere.. Hiç olmazsa iyi müzik dinletiyorum vs. Zaten kitap okumak resim yapmak bizim her günkü ritüelimiz.

Önümüzdeki günlerde kızımı götüreceğim tiyatro oyunlarının bir listesini yaptım, belki size de faydası olur. Her oyuna da götürmüyorum açıkçası, çünkü sıkılabilir ve soğuyabilir. Gerçekten eğleneceğini ve seveceğini düşündüğüm oyunları aşağıda listeledim.
 
Öncelikle bu Cumartesi, altta göreceğiniz Martı Oyunu'na mutlaka gideceğim. Aralık ayı açıılışını ise Küçük Prens ile mi, yoksa Kibritçi Kız ile mi yapsam çok kararsızım. ikisi de çok iyi oyunlar bence. Aralık ayının ikinci tiyatrosu ise Karlar Ülkesi olacak.
 
Böylelikle kızım bu ay bir sinema filmi izlemiş, bir sanatsal etkinliğe katılmış ve bir de tiyatro izlemiş olacak :) Geçtiğimiz haftasonu katıldığımız etkinlik için tıklamanız yeterli :)

Tiyatro oyunları için daha fazla açıklama ve bilgi isterseniz aşağıdaki linke bakabilirsiniz. Ben tiyatroları buradan takip ediyorum. Geri kalan aktiviteler için ise genelde biletix'e bakıyorum.

http://www.mybilet.com/tags/events/%C3%87ocuk%20Tiyatrosu/


 
Martı, Altkat Sanat Istanbul, 29 Kasım, saat 13:00
En yüksek uçan Martı en uzağı görendir…

Martı Jonathan Livingston, bir martı olarak yaşamındaki gerçek anlamı bulmaya çalışmaktadır. Sınırlandırılmış bedeniyle, aklıyla, sürüden dışlanmasıyla, yalnızlığıyla mücadele ederek, yetkin bir martıya dönüşmek için verdiği çaba onunki…

Richard Bach ın yarattığı, giderek umutlarımızı yitirdiğimiz bir noktada yeniden Martı Jonathan Livingston a kulak vermek, Martı dan söz etmek, onun özgürlük arayışını göstermek çocuklarımıza yapacağımız en büyük iyilik olacaktır.

 

AltKat Sanat: Caferağa Mah. Moda Cad. No:35/5-6-7 Huzur Palas Pasajı alt katı Kadıköy



Küçük Prens -Caddebostan Kültür Merkezi,14 Aralık saat 12:00
 

Çocuk edebiyatının başyapıtlarından Küçük Prens, Tiyatro Yeniden'in sanat yönetmeni Dersu Yavuz Altun tarafından "Küçük Prens ve Çiçek" adıyla sahneye uyarlandı. Küçük Prens gezegeninde tek başına yaşamaktadır. Biri sönmüş, ikisi hala lavlar püskürten üç tane yanardağı, ayrıca hiçbir gezegende bulunmayan eşsiz güzellikte bir tek çiçeği vardır. Çiçeğine küsen Küçük Prens gezegeninden ayrılıp farklı gezegenlere yolculuk yapar. Bu gezegenlerde birbirinden ilginç- eğlenceli kahramanlarla karşılaşır ama aklı hep gezegeninde ve çok sevdiği çiçeğindedir. Dünyada karşılaştığı Tilki, ona çiçeğinin "biricik" olduğunu, sevgiyi değerli kılan şeyin emek vermek olduğunu öğretir.
 
 
Karlar Ülkesi, Müzikli Danslı Çocuk Oyunu, Zorlu PSM Çocuk Tiyatrosu, 20 Aralık- 10 Mayıs, saat 12:00
En yakın arkadaşları Kay’ı Karlar Ülkesi’nde yaşayan kötü kalpli Karlar Kraliçesi’nin elinden kurtarmak için tehlikelerle dolu bir yolculuğu göze alan Tarçın ve Gerda, amaçlarına ulaşmak için engelleri aştıkları gibi rengarenk diyarlarda her biri kendi içinde kendi mesajını barındıran mevsimleri de keşfediyor.

Müzik, dans ve birçok sanatı bünyesinde barındıran oyunda rol alan profesyonel oyuncu ve dansçılar çocuklara sınırsız bir hayal dünyasının kapılarını açıyor.


4 yaş ve üzeri seyircisine Zorlu Center PSM Drama Sahnesi’nde pe
rdelerini açan oyun, her mevsimin kendine özgü dokusunu tüm renkleriyle sergilerken çocukların yaşadıkları dünyayı anlamasına ve anlamlandırmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor.

 


Kibritçi Kız Müzikali, Zorlu PSM Çocuk Tiyatrosu, 13 Aralık- 17 Mayıs , saat 12:00


Prof. Dr. Hasan Erkek’in Andersen’in Kibritçi Kız masalından yola çıkarak yazıp yönettiği Kibritçi Kız Müzikali, sokak çocukları için farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Müzik, dans, şiir, mim, jonglörlük, illüzyonistlik, resim, performans sanatı gibi birçok sanatı bünyesinde barındıran müzikalde bütün oyuncular çeşitli müzik enstrümanları çalıp dans ediyor. Sokaklarda, akordiyon çalarak, şarkı söyleyerek kibrit satan Kibritçi Kız, yaşama sevinci, dostluk ve dayanışma ruhuyla yalnız güçlüklerin üstesinden gelmeyi başarmakla kalmıyor; aynı zamanda sanatın birçok dalını keşfediyor.

2013-2014 sezonu içinde İsmet Küntay En Çocuk Oyunu Ödülü’ne ve Tiyatro Seyircileri Derneği Direklerarası Ödülleri’nden Müzikal Yapım Ödülü’ne değer görülen Kibritçi Kız Müzikali, tüm çocuklara rengarenk ve mutluluk dolu bir dünya sunuyor.


Haydi bu haftasonu Şehir Tiyatrolarına!

Kukla, Meddahlık, Karagöz ve Hacivat ve Orta Oyunu’nun doğduğu bu topraklarda, tiyatroya gereken önemin verilmemesi çok üzücü ve korkunç bir kültürel kayıp…

Geçmişten gelen herşeyin illa ki değerli olması konusuna katılmıyorum ancak tiyatro bu ya, sanat! Sanatsız ilerleyebilmiş bir ülkeyi geçin, bir insan bile tanıdınız mı? Ben tanımadım, olabileceğini de düşünmüyorum. Dilediği kadar bilgi dolsun insan, sanatın bir köşesinden tutmadıysa o kişinin bilgilerinin bir işe yarayacağını sanmıyorum. Çünkü en başta, algı yeteneği gelişmemiş, ve farklı açılardan bakmayı, yorumlamayı öğrenememiştir. Ezberlenen bilgi olsa ne olur olmasa ne olur?

 
Atatürk’in bununla ilgili hepimizin bildiği çok güzel bir sözü var
 

"Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz… Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkar olamazsınız.”
Bu sözün üstüne birşey söylemek gereksiz.
 

Sanatçı olamazsınız evet, ama anlayamayı ve öğrenmeyi deneyebilirsiniz.

 
Size taklit yapayım mı?
 

“Bu ne be? Ne çizmiş yani şimdi bu adam, eli gözü yamuk korkunç bir kadın portresi” ve sonra gülüşmeler, veya kötü bir surat ifadesi..

 
Bunu Picasso’nun tablosuna söylüyor…Yorum sizin.
 
Darülbedayi-i Osmani (Bugünkü İstanbul Şehir Tiyatroları) bize Cumhuriyetin hediyelerinden biridir.
 
Gelin bu haftasonu tiyatroları dolduralım; bir şeylere sahip çıkmak istiyorsanız bu çok güzel bir fikir olurdu..
 
Bu haftasonu Şehir Tiyatrolarında aşağıdaki oyunlar sahnelenecektir. Oyunlar hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşmak için Şehir Tiyatroları’nın websayfasına girmeniz yeterli olacaktır. Bilet fiyatları 8 ila 15 TL arasında değişmektedir.
 




TARİH

OYUN

YAZAR

SAHNE

29 Kasım Cumartesi 15:00 ve 20:30

Shakespeate

Elçin Efendiyev
Üsküdar Musahipzade Celãl Sahnesi



29 Kasım Cumartesi 15:00 ve 20:30

Terzi

Slawomir Mrozek

Kadıköy Haldun Taner Sahnesi

29 Kasım Cumartesi 15:00 ve 20:30

İstanbul Efendisi

Musahıpzade Celal

Ümraniye Sahnesi

29 Kasım Cumartesi 15:00 ve 20:30

Karbela

Ali Berktay

Kağıthane Sadabad Sahnesi

29 Kasım Cumartesi 15:00 ve 20:30

Cibali Karakolu

Henri Kreoul-Albert Barre

Gaziosmanpaşa Sahnesi

29 Kasım Cumartesi 15:00 ve 20:30

Sirke Tadında Böğürtlen Reçeli
  1. Kadir Bozkurt


F. Reşat Nuri Sahnesi

29 Kasım Cumartesi 15:00 ve 20:30

On İki Öfkeli Adam

Reginald Rose

H. Muhsin Ertuğrul Sahnesi

30 Kasım Pazar 12:00 ve 15:00

Harikalar Mutfağı

Haluk Işık- Ege Işık

Ümraniye Sahnesi

30 Kasım Pazar 12:00 ve 15:00

Edi’nin Annesi Nerede?

Pınar Yaygel- Raşel Meseri

Kadıköy Haldun Taner Sahnesi

30 Kasım Pazar 12:00 ve 15:00

Islık Sever

Max Volker Ludwig- Carsten Krüger

H.Muhsin Ertuğrul Sahnesi

30 Kasım Pazar 12:00

Pırtlaran Bal

Aziz Nesin
Üsküdar Musahipzade Celãl Sahnesi



30 Kasım Pazar 12:00 ve 15:00

Kedi ile Palyaço

Erhan Özçelik

Gaziosmanpaşa Sahnesi

30 Kasım Pazar 12:00 ve 15:00

Damlaların Dansı

Sema Ergenekon- Gökhan Aktemur

Kağıthane Sadabad Sahnesi

30 Kasım Pazar 15:00

Balon

Murat Karahüseyinoğlu

F. Reşat Nuri Sahnesi





İnsan İlişkisi Kurun

Eski zaman kadınlarının kıyafetlerini görünce dolabımda olan hiçbir şey hoşuma gitmiyor.
 
Klasik tarzı her alanda çok sevmişimdir. Müzikte de, resimde de , giyimde de benim için değişmez. Hatta bazen yaşıma uygun yaşamıyormuşum gibi hissederim ama yapacak bir şey yok, sanırım ben böyleyim.
 
Yırtık bir kot, deri bir ceket, modern takılardansa, düz pantolon ve ceketi tercih ediyorum; tabii süslü aksesuarlar kullanmak şartıyla. Küçük detaylarda ilginçlik yaratmayı seviyorum. Mesela, düz bir kaban giyiyorsam, yakasında bir kürk detayı olsun, taş olsun vs.
 
Şu aşağıdaki kadınlara bakar mısınız, onlardan biri olmak isterdim. Daha doğrusu bu şekilde giyinebilmek isterdim. Belki de bu isteğim giyinmeye çok fazla anlam yüklediğim içindir- ki kesinlikle öyle. Benim için giyinmek çok fazla şey demek.
 
Öncelikle giydiğimiz kıyafetler bence direk davranışlarımızı etkiliyor, özellikle toplum içinde. Şu kıyafete bakın; bu kıyafetle toplum içinde metrobüse haldır huldur binmeniz mümkün mü?
 
Özellikle erkekler için, fötr şapkaların, iyi dikimli klasik takımların ve yeleklerin giyildiği, şemsiyelerin centilmence taşındığı zamanların tekrar yaşanmasını isterdim. Umarım moda olur!
 
Konuyu buradan "beyefendilik ve hanımefendilik"e getirmek istiyorum. Buna şu an karar verdim. Arada kafamdan geçen bir konudur bu.
 
Birincisi, bir kadın ve bir erkeğin kim olursa olsun, sap gibi yan yana yürümesi bana görsel olarak hoş gözükmüyor. Benim bildiğim, kim olursa olsun kadın erkeğin koluna girip öyle yürümeli ve erkek bu centilmenliği göstermeli.
 
Ancak tabii, şu metrobüs kalabalığını göz önünde bulundurunca nerede böyle centilmen beyefendiler!!Sizi ezip o toplu taşıma aracına binerler, ha kadınlar da çok farklı değil! Bir erkek bir kadına "Koluma girin öyle yürüyelim" dese, alacağı cevap %80 hatta belki %90 ihtimalle ne olur sizce? Ya utanır, ya sıkılır, ya da reddeder. Çünkü o da bilmez.Çünkü başka erkek-kadın haram, hepimize.
 
Medeniyet nerde?
Hiç olmadı ki..
 
Bir keresinde, metrobüste gerçekten centilmen bir beyefendi ile tanışmıştım. Genç bir adam. Metrobüs tıklım tıklım, tutunacak yer yok, şoför fren yaptıkça ayakta duymakta zorlanıyordum. Bu bahsettiğim adam, hanımefendi isterseniz koluma girin dedi, ve hiç tereddüt etmeden girdim koluna. Yer boşalınca da çok teşekkür edip iyi günler diledim.
 
Belki o anda metrobüsteki başka kişiler garip garip baktı, farklı şeyler düşündü. İnanın umrumda değildi, adamın bana gösterdiği davranış bir centilmenlik örneğiydi ve insanların aptalca düşünceleri yüzünden bu davranışı yüzüstü bırakmam. Belki biraz insanlık görmüşlerdir.
 
İkinci olarak....Yağmur yağarken hep aklıma gelir. Ben şemsiye taşımayı hiç sevmem, dolayısıyla yağmur yağdığında ıslanırım ancak bu hiçte hoşuma gitmez. Kocaman şemsiye taşıyan adamlar kadınlar görürüm, şunlardan biri dese ya "Buyurun beraber yürüyelim ıslanmayın" :) Hem muhabbet olur, hem de bu bir insan ilişkisidir yahu.
 
İnsanlar insanlarda korkuyor. Kimi kibar olsa da, göreceği kabalıktan çekiniyor. İnsan ilişkisi sadece erkek-erkeğe, kadın-kadına kurulabiliyor. Öteki türlüsü aman AYIP, aman GÜNAH, aman ELALEM!
 
Olan mutsuz, neşesiz geçirdiğiniz hayatınıza oluyor..

Evde Kokulu Mum Yapımı

Ben evde rahat durmayı sevmem pek, illaki kendime bir şeyler çıkarırım. Bugün de kokulu mum yapayım diyorum. İşten çıktıktan sonra aslında hemen eve gitmem lazım, yani mum yapımı için malzeme almaya vaktim yok. Ama işte aklıma düştü mü de benim hemen yapmam lazım. O sebeple eve giderken aktara uğrayıp kokulu mum yapabilmek için güzel bir tarçın esansı alacağım, zaten 6 tl falan maksimum.
 
Şöyle yapacağım:
 
-Evde de bir sürü ve hiç kullanmadığım kırmızı tealight mumlar var, önce onları kullanmadığım bir kapta eriteceğim ve tarçın esansıyla karıştıracağım. Ben koku çok sevdiğimden bol dökerim.
-Uygun bulduğum bir kavanoza mum ipini yerleştirip erimiş mumu yavaş yavaş dökeceğim.
-Dökerken içine kabuk tarçınları yerleştireceğim.
-Sonra soğumaya bırakacağım.
-Ve umarım şu aşağıdaki mumun kırmızını yapmış olacağım ama kavanozun içinde :D çünkü henüz kalıbım yok...
 
Bu kadar basit :)
                                                    

 

Gratis Alışverişi - Gosh Mineral Makyaj Ürünleri, Eye Roll-On

 
Süper süper süper!
 
Tabii bu benim deneyimlerime göre :)
 
Geçen gün  Gosh'un ürünlerine bakmak için Gratis'e girdim. Hepsi birbirinden güzel. Özellikle kaş kitlerini bir ara alacağım ancak henüz alamadım. Aslında kaş kiti almaya gitmiştim ama bu ürünü görünce vazgeçtim :)
 
Gosh, Danimarka menşeili ve PETA'nin sayfasında Cruelty-Free , yani hayvanlar üzerinde test edilmiyor olarak gözükmekte. Bu arada aldığınız veya alacağını ürün hayvanlar üzerinde test ediliyor mu edilmiyor mu PETA'nin sitesinden kontrol edebilirsiniz. Maalesef benim aldığım bazı ürünler test ediliyormuş, bunu öğrenmek beni oldukça üzdü. Bundan sonra kontrol etmeden asla almayacağım.
 
 
Göz altlarımda morluk sorunum yok, o sebeple kapatıcı kullanmıyorum. Ancak hafiften torbalaşma var, bu sebeple göz altlarımın ufak masajlara, hafiflemeye ve biraz aydınlanmaya ihtiyacı var. Ayrıca çok kuru, sürekli de nemlendirmem gerekiyor.
 
Göz çevrenize koyu halkalarınız yoksa ve benim gibi bütün gün bilgisayar başında çalışıyorsanız, bu ürün çantanızdan ikide bir çıkarıp 3'lu rull-on'u ile göz altlarınıza uygulayabileceğiniz bir ürün.
 
 
Renk vermiyor, bunu belirteyim. Ancak kesinlikle fark ettiriyor ve göz altlarınız renkleniyor. Renk vermediği için tabii ki oldukça doğal.
 
Bu bir kapatıcı değil, aydınlatma özelliği olan ve roll-on başlığıyla masaj yapan bir krem. Bu krem de arkadaşlarıma denettiğim ürünlerden bir tanesi. Genelde sevdiğim ürünleri, gerçekten fark oluyor mu yoksa ben mi abartıyorum diye arkadaşlarıma denetirim. Gerçekten fark ediyor ve arkadaşlarım da oldukça beğendi.
 
Benim gibi çok makyaj yapmayı sevmiyorsanız, veya fondöteni de kapatıcıyı da sürünce kendinizi bir kötü hissediyorsanız - ki bunu her gün yapmak oldukça yıpratıcı- bu ürünü size tavsiye ederim.
Hem kullanımı çok kolay, hem göz altlarınıza bakım yapıyor hem de aydınlatıyor.
 
Fiyatı ise sanırım 27 TL veya o civarda bir şeydi.




L'Oreal Perfection Serum

Aslında bu ürünle oldukça geç tanıştım.
 
Geçen günlerde makyaj bazı arıyordum. Fondöten sürmeden sadece baz sürmekte çok hoşuma gidiyor. Yüze verdikleri hafif beyazımsı parlaklık bence çok güzel duruyor.
 
Önce bir baz aldım, denedim..Sonra tesadüfen rafta bunu gördüm, çıktığından beri hiç denememiştim. Elime sürdüm ve baktım verdiği etki baz ile aynı, üstelik daha iyi :) Alacağım baz 50 TL idi, bu da sanırım 28 TL falandı, o sebeple fazla irdelemedim ve aldım.
 
 
 
Cilt tonunu eşitliyor, nemlendiriyor, ve benim için en önemlisi yağlandırmıyor. Kokusu oldukça hoş, sürdüğünüz zaman ağırlık hissi yaratmıyor. Çok hafif bir krem, yaş sınırı yok, herkes kullanabilir.

 
Kremin rengi hafif pembemsi ve sedefli, kremlerin böyle olmasına da bayılırım ben. Aşağıda da elimde göreceğiniz gibi çok tatlı ve naif bir parlaklık sağlıyor.

 

Yves Saint Laurent Baby Doll Kiss&Blush

Bu ürün, şu ana kadar almış olduğum en güzel ve bana kendimi en iyi hissettiren makyaj malzemesi.
En büyük özelliği hem ruj hem de allık olarak kullanılabiliyor olması. Böylece makyajınızda çok daha doğal bir hava yakalayabiliyorsunuz hem de pek uğraşmadan.
 
Hiç makyaj yapamasam bile çıkarıp dudaklarıma ve yanaklarıma sürüyorum hop yüzüme renk geliyor :)
 
Benim en çok sevdiğim yanı doğallığının yanı sıra, kadife bir dokusunun olması. O kadar hafif ve yumuşak ki kendimi öpmek istiyorum :)
 
Diğer rujların yaptığı gibi, yanaklarınıza sürdüğünüzde ağır bir görüntü kesinlikle vermiyor. Zaten birkaç dokunuş yapıyorsunuz ve sonra elinizle yayıyorsunuz, yanaklarınızın doğal pembeliği gibi duruyor. Deneyen arkadaşlarım da büyülendi diyebilirim.
 
 
Ben beyaz tenli olduğum için 9 numarasını aldım, oldukça hafif ve açık bir renk. Tadı da güzel, ruj kokusu gelmiyor, ve rujun verdiği o yapışkanlık hissi kesinlikle yok.
 
 
Internette baktım ama sanırım çok rağbet gördüğünde bulmak biraz zor. Sadece Morhipo'da rastladım; buyrun bu da linki: http://www.morhipo.com/yves-saint-laurent-volupte-lips-cheeks-09/13851951/detay

 
Fiyatı biraz tuzlu olmasına rağmen, bence değer. Sonuçta hem ruj hem allık, hem de kaliteli. En az 6 ay gider :)


Gratis'ten yeni ürünler - Creightons Perfectly Clear

Gratis'ten bir yeni ürün daha!
Gratis'in zaten en sevdiğim yanı sürekli olarak yeni markalar getiriyor olması. Ürünleri seçerken özellikle yurtdışında üretilmiş olmasına dikkat ediyorum; İngiltere'de üretildiğini görünce ise hemen alıyorum. Malum standartları oldukça yüksek bir ülke olduğundan kötü mal çıkmaz diye düşünüyorum, en azından sağlık standartlarını göz önüne aldığımda çok zararlı olacağını düşünmüyorum.
 
Creightons birçok endüstri ve laboratuar akreditasyonu almış, hem kaliteli üretim hem de servis sağlayan İngiltere menşeili bir şirket. Şu sayfadan ayrıntılara ulaşabilirsiniz :http://www.creightons.com/
 
Gelelim ürünlere:
Ben yüz yıkama köpüğü, peeling ve akne jelini aldım.
 
Yüz yıkama köpüğü özellikle hassas ciltler için çok uygun.Dokunuşu ve yıkadıktan sonra bıraktığı his çok yumuşak, nemlendirici sürmüş gibi hissediliyor. Cildi dinginleştiriyor. Ben çok memnun kaldım.
 
 
Peeling'de aynı şekilde oldukça yumuşak bir dokuya sahip, cildi yıpratmıyor. Benim cildim peelinglerden sonra kızardığı için bu ürünü oldukça uygun buldum.
 
Akne jeli ise, aslında daha çok ciltteki lekeler için kullanılan bir ürün. Sanırım içeriğinde aloe vera ve mentollü birşeyler var. Dokusu bildiğiniz jel ve sürdükten sonra cildi oldukça geriyor ancak 15 dk sonra bu gerginlik geçiyor. Çok ferah bir kokusu var. Ben daha bir gün kullandığım için henüz etkisini görmedim ama anladığım kadarıyla ciltteki yağı çeken ve tedavi edici bir yapısı var.
 
Bu ürünlerin fiyatı ise 9-10 TL arasında değişiyor.

Dünya Ninnileri

Ninnilerin yabancı dillisi olmaz...Hepsi aynı hissi uyandırıyor insanda. Sizlerle arada dinlediğim ve çok sevdiğim değişik dillerdeki ninnileri paylaşmak isterim. Bu ninnileri çocuğuma da dinletiyorum. Böylelikle anadilinden farklı dillerin de varlığına alışmış oluyor :)

Bütün ninniler güzeldir ve herkes bir zamanlar yavruydu :,)

Yidce Ninni
 
Ermenice Ninni
 
Yunanca Ninni
 
Rusça Ninni
 
Fransızca Ninni

Laurence Anholt kitap serisi

Bu kitap serisi o kadar harika ki, bir çocuk kitabı bence tam da böyle olmalı. Kitapların dilinin sadeliği ve güzelliği gerçekten de anlatılan ressamların sanatına yakışacak şekilde..
 
Laurence Anholt , çok değerli bir İngiliz yazar ve illüstratör..Yakşalık 100 kadar çocuk kitabı 40 farklı dile çevrilmiş. 
İngiltere'deki en iyi 10 çocuk kitabı yazarı arasında bulunuyor ve Glasgow Library Services tarafından çocuk kitapları alanında en yetenekli yazarlardan biri olarak seçilmiştir.
 
Ben bu kitapları Istanbul Bostancı'daki Hello Baby mağazasında tesadüfen bulmuştum. Ancak idefix'ten de sipariş vermek mümkün.
 
Bu kitap serisi sayesinde kızım ressamlar hakkında bilgi sahibi oldu. Ayrıca hikayelerde ressamların resimleri de incelendiği için, çocuklar önemli eserleri de tanıyor. Resim sanatına ilk adım olarak harika kitaplar diyebilirim. Her gece uyumadan önce mutlaka iki kitap!
 
 
"Bir gün Camille'in kasabasına garip bir adam geldi. Hasırdan şapkası ve sarı sakalları vardı..." Bu adam, sanatçı Van Gogh'tur ve bu hikâyede sonradan resmini yaptığı Camille tarafından çocuk gözüyle anlatılır. Vincent'ın sarı ayçiçeklerini resmederken kullandığı parlak renkler ve fırça izleri Camille'i büyülemiştir.
 
Ünlü sanatçı Pablo Picasso, kendisini resmi için model olarak seçtiğinde utangaç Sylvette çok şaşırır. O yaz Picasso, Sylvette'ten aldığı ilhamla birçok eser üretir. Picasso'nun eserleri daha büyük ve çarpıcı oldukça, Sylvette'in de kendine güveni artar. Picasso'nun verdiği "anahtar" Sylvette'e düşlerini gerçekleştirmesi için yeni bir kapı açar.

 
Genç çırak Zoro, Leonardo da Vinci'nin stüdyosunda çalışmaktadır, ama girmesine izin verilmeyen bir bölüm vardır: Leonardo'nun gizli bir icat üzerinde saatlerce çalıştığı gizemli atölyesi... Zoro bu atölyeye gizlice girdiğinde olağanüstü bir maceraya da adım atar.


Julie masalsı bahçeye girdiğinde yaşlı bir adamla karşılaşır. Bu nazik bahçıvan, büyük sanatçı Claude Monet'dir ve birlikte onun sihirli dünyasını keşfe çıkarlar. Monet ve Julie resimlere bakarlar, Japon köprüsünden geçerler, yıldızlar gibi parlayan nilüfer çiçekleriyle dolu su bahçesini dolaşırlar.
 
 
Marie dünyanın en ünlü balerini olmak istemektedir, ama bale dersleri için yeterli parası yoktur. Balerin ve at resimleri ile tanınan ünlü sanatçı Degas için modellik yapmaya başlar. Degas'nın Marie'yi "Küçük Dansçı" heykeli ile ölümsüz kılması Marie'nin bu hayalini gerçekleştirmiştir.

Kimyasal gebelik

Gebeliğim normal değilmiş, maalesef en geç Salı günü sonlanmak zorundaymış.

Zaten hormon seviyemin artışından bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Çarşamba gunu 177 olan hcg değerim dün sadece 244'tü. Doktor keseyi de gördü ancak çok düzensiz bir kese dedi.

Kanaman gelir yakında ancak gelmezse Salı günü gel iğne yapıp sonlandıralım dedi. Yapacak birşey yok, hayırlısı olsun.

Dünya güzeli bir kızım var, Allah ona sağlık versin. Deneriz yine olur hayırlısıysa.


Beta HCG Değerleri

Bu konu hakkında kadinlarkulubu.com ve babycenter.com'da okumadigim yorum kalmadı desem yeridir sanırım..

Bugün moralim biraz bozuk.

Geçen hafta Cuma öğlen itibariyle b-hcg değerim 38'di. Dün akşam saat 7'de yaptırdığım teste göre ise değer 177.. Normal mi değil mi bilmiyorum ancak doktorum çok normal olmadığını söyledi...

Normalde değerlerimin aşağıdaki gibi olması gerekiyordu

Cuma öğlen 38 ise;
Pazar öğlen 76
Salı öğlen 152
Perşembe öğlen 304 olmalı..

Ancak Çarşamba akşamı 177 olması biraz düşük bir değer sanki...56 saatte bir iki katına çıkıyor yani...Aslında 36-72 saat aralığında iki katına çıkması önemli ama anladığım kadarıyla yine de 48 saati geçmesi istenmiyor.

Yarın akşam itibariyle tekrar test yaptıracağım; 177 ikiye katlanmadıysa; doktor, dış veya boş gebelikten şüphelenebiliriz dedi..



Normal bir gelebikte hcg değerleri aşağıdaki aralıkta olmasımıymış. Değerinizin düşük veya yüksek olmasının çok önemli yok bu arada, önemli olan artışının tutarlı olması, yani 48 saatte iki katına çıkması şart.

Son adet döneminden
itibaren
mIU/mL
3. hafta5 – 50
4. hafta5 – 426
5. hafta18 – 7,340
6. hafta1,080 – 56,500
7 – 8. hafta7,650 – 229,000
9 – 12. hafta25,700 – 288,000
13 – 16. hafta13,300 – 254,000
17 – 24. hafta4,060 – 165,400
25 – 40. hafta 3,640 – 117,000

Teknolojik Çocuklar

Çocuğunuzu teknolojiden uzak yetiştiremezsiniz. Bu hem mümkün, hem de zaten sağlıklı değil.

Çocuğunuza interneti, dokunmatik telefonu, tableti, bilgisayarı yasaklayacağınıza aksine kullanmasına teşvik etmelisiniz. Yapmayın Allah aşkına, hangi çağda yaşıyoruz? 90'larda mıyız da çocuk gelip anne babasıyla oturma odasında oturup TV izleyecek?

Eğer çocuğunuz böyle ör davranış sergiliyorsa bence hemen sorgulayın, ve çağı yakalaması için bir şeyler yapın. Yoksa büyük ihtimalle başarısız bir yetişkinlik geçirecek.

Her şey dokunmatik!! Aman tanrım ne korkunç!

Cidden korkunç mu? Yoksa o sizin yeniliklerden, gelişim ve değişimden olan korkunuz olmasın? Büyük ihtimalle büyük büyük dedeniz de TV çıktığında gavur icadı hayatımızı mahvedecek diyordu.


Bunları aşın.

Bugün iyi okullarda okuyan 8 yaşındaki çocuklar bilgisayarla harika videolar, tasarımlar üretebilirken hala neyi sorguluyorsunuz.

Bu çocuklar bizden üstün. Teknoloji ile doğdular. Doğduklarından beri onlar için her şey dokunmatik ve tuşlar onlar için anlamsız.

Teknolojiden bu kadar korkmayın, insanlığın ilerlemesinin temel taşı olan teknolojiyi çocuklarınıza öcü, yasaklı bir şeymiş gibi göstermeyin.

Teknolojiden uzak bir çocuk, bilimden de uzak olur.

Çocuğunuzun sizin gibi pamuğa fasulye ekmesini beklemeyin, bu çocuklar onları hala doğmadan aştı.

Çocuk top oynamak yerine bilgisayarda oyun oynuyor. Evet, bu yanlış değil. Çağ onu gerektiriyor. Büyük ihtimalle torununuz odasında akıllı bir gözlükle takılacak. Bunu engelleyemezsiniz. Bunu engellemeniz hayatı durdurmanız demektir.

Merak etmeyin, bu çocuklar da sizin gibi 30-40 yaşına gelince doğaya bir dönüp bakacaklar. Insanın doğası böyledir çünkü.

Her şeyi abartmayın.

Eğer çocuğunuz saat 10'da yatması gerekirken 12'ye kadar elinde telefonla oynuyorsa, buna da izin vermeyin. Benim annem gece geç saatlere kadar kitap okumama izin vermezdi mesela. Ona kızmak yerine onun uykusunu düzenleyin.

Çocuğunuza bilgisayara, telefona vs. çok yakından bakmasına izin vermeyin. Annelerimiz de bize TV'ye yakından bakmamamızı söylerdi, hatırladınız mı?

Bilgisayar başındayken ona doğru oturmayı öğretin.

Çocuğunuzu spora teşvik edin. Artık sokaklar top oynamak için uygun değil, bunu kabul edin. Kendi gitmek istese siz bırakmazsınız zaten. Napsın çocuk annesiyle dolma mı sarsın bilgisayar oynamayıp?

Çocuğunuzu eğlendirin. Bu devrin çocuklarının sevilmeye olduğu kadar eğlendirilmeye de ihtiyaçları var. Hatta bu onlar için zorunluluk. Büyük ihtimalle siz çocuğunuzu yeteri kadar eğlendiremediğiniz için odasından çıkmıyor veya hep telefonla oynamak istiyor. Napsın çocuk sıkıntıdan patlasın mı?

Her şey bizim elimizde ve bizim yüzümüzden sevgili anne babalar.

Çocuklara bahane bulmayı bırakın! SUÇLU BİZİZ!

Eldivenleri Takın Kızlar, Iz Bırakmamalıyız!

Kışın olmazsa olmaz aksesuarı "eldiven"...

Bir kadında bu kadar asil duran bir aksesuar daha tanımıyorum, o sebeple eldivenler çok önemli.

Ben biraz abartım, kabanımı da 3/4 kollu seçiyorum ki biraz uzun eldiven takabileyim, çünkü eldiven sizi bambaşka yapar :)

İlk eldivenimi St. Petersburg'da almıştım, ince parlak siyah kumaşlı uzunca bir eldivendi, bir taktım aman Allahım! Ellerime bakmaktan kendimi alamadım. Bir el çantaya bu kadar mı güzel yakışır, hepsi eldivenin sayesinde :D

Eldivenin kumaşı ince, parlak ve siyah olduğu için ellerimi incecik göstermişti tabii :D

Isıtmanın yanı sıra, eldivenin şıklığı daha önemli. Ne de olsa ellerimizi donduracak bir soğuk iklimde yaşamıyoruz. Dantel, ince deri veya parlak kumaşlar bence eldiven için çok ideal ve aksesuar olarak çok rahat kullanılabilir.

Aşağıdaki örneklere bakalım;


1- Olmazsa olmaz! Bu uzun deri siyah eldivenler zaten olmazsa olmaz! Yarım kollu bir paltoya en çok yakışacak şey bu eldivenlerdir.
 
 
2- Deri montumla kullanmayı asla eksik etmeyeceğim eldiven budur. Bende bunu yarım parmaklısı var, daha asi bir hava katıyor hem ;)
 
3-Bu şahmeran benzeri eldivenle aklıma bir fikir geldi. Bunu gelinlikle değil de, mesela yarım kollu bir kazakla düşünün, ve siyah olsun, bence muhteşem! Bundan bir örnek mutlaka bu kış kendime yapacağım!
 
4- Vazgeçilmez. Kim ne derse desin, bu eldiven dehşet seksi! Günlük hayatta düz siyah bir montla kullanılmasında hiçbir sakınca görmüyorum :)
 
 

Implantasyon Kanaması

Dayanamadım tabii, gittim kan testi yaptırdım hemen öğle aramda.

İşte bu hamile olduğumun belgesi :D

Henüz HCG değeri çok düşük, çünkü yine daha reglim gecikmeden hamile olduğumu öğrendim :D








Bu arada bugün çok hafif bir kanamam oldu, aynı zamanda çok hafifi gıdıklar gibi kasık ağrılarım da devam ediyor. Sanırım bu implantasyon kanaması yüzünden.

İmplantasyon Kanaması nedir ve özellikleri nelerdir?

Öncelikle sakin! Zaten kadınların üçte birinin bu kanamayla karşılaştıkları söyleniyor.

Bebişiniz rahminizde kendine en uygun yeri seçti ve oraya kurulmakla meşgul ve rahim duvanırını biraz aşındırmış olabilir. Muhtemelen bu sebeple az biraz kanamanız oldu.

Ama daha durun bu aşındırma ne ki, daha size neler çektirecek :D

Özellikleri ise şu şekilde;
  • Kanama lekelenme gibidir.
  • Genel olarak bir iki gün içerisinde geçer.
  • Kanın rengi pembemsi veya kahverengimsidir.
  • Yaklaşık olarak reglden bir hafta kadar önce olur.
  • Belirtileri hafif kramp, meme hassasiyeti ve mide şişkinliği içerir.
  •  Hamilelik testi yaptırmak için en iyi zaman, implantasyon kanamasının 3-4 gün sonrasıdır.

 

Kan Testi BetaHcg

Dün akşam idrar testi yaptım pozitif çıktı, bu sabah tekrar yaptım, önce bir şey gözükmemekle beraber daha sonra ince bir çizgi belirdi :D Bu arada ilk testi Gratis'ten aldım markasını hatırlamıyorum, bu sabah ki kullandığım test de Miratech.
 
Bu öğlen, öğle tatilimi poliklinike gidip test yaptırmak için harcayacağım. Hala kasıklarımda çok haifiten bir ağrı var, bebiş yerleşiyor sanırım :)
 
Çok heyecanlıyım!
 
25 Ağustos'ta başlamıştı son reglim. Çocuk yapalım dedik ve Eylül'ün 3'unden 9'una kadar gün aşırı seviştik, sanırım işe yaradı :D
 
İlk aydan pek de beklemiyordum, daha önce 6 ay falan uğraşmıştık ama süper oldu bu!
 
Bu arada iki tane de güzel iş teklifi almıştım ama sanırım artık olmaz. Hamile olduğumu söylediğimde büyük ihtimalle kabul etmezler. Aman etmezlerse etmesinler, bebeğimden önemli değil zaten.
 
Şimdi bir sonraki Post'a geçeceğin, aklımda yazmak istediğim güzel bir konu var. NEXT!! :D

Günaydın n'aber; ben hamile!

Evet :D Okumaya başlamadan önce en güzel dileklerinizi ve pozitif enerjinizi alayım :D

Bu ay ki adetimden itibaren çalışmalara başlamıştık.İlk denemede beklemiyordum açıkçası ama neden olmasın diyordum.

İşten çıkmış, eve doğru geliyordum. Eczaneye uğrayıp bir test aldım. Daha reglime 5 gün falan var ama işte ben sabredemem, hemen öğrenmem lazım bir şey var mı yok mu :D Eve geldim, kızıma sarıldım. Ustumu degistirdi ve doğru banyoya..

Gördüklerime inansam mı acaba? Orada gerçekten iki çizgi mi var? Hem de baya kabak gibi net iki çizgi...

Hemen kızıma sarıldım, kucakladım öptüm öptüm öptüm ^^ KARDEŞ GELİYORRR diye bir süre zıpladık, sonra eşim eve geldi bir posta da onla sevindik.

Bu sefer kimseye söylemeyeceğim (Tabii ağzımı tutabilirsem!!) Sonra herkes için beklemesi zor oluyor.

İlk hamileliğimi de böyle çok erken söylemiştim, babam demişti "kızım bari 3 aylık olunca söyleseydin, şimdi 3. haftadan beklemeye başlattın bizi :D"

Adet gecikmeden birşey anlaşılmaz deniyor ama bence insan anlıyor ya...Ben aşağıdaki semptomları hissettim; gerçi bunlar adet olunacağı zaman da hissediliyor ancak hepsi birden değil sanırım :)

 Adet öncesi ilk semptomlarım

-Sol kasığıma kramp girdi
-Kabızlık başladı
-Göğüslerim çok hassaslaştı
-Yorgunluk ve sürekli uyku hali
-Hassaslaştığımdan dolayı hemen grip oldum
-Yaz günü üşüdüm yorganlara sarıldım
-Kasıklarım ağrdı

Hangi Balık?

Bu konuda bildiğim bir şey varsa dip balığı yedirmeyin.

Dip ballığı denizin 100 m altında yaşayan balıktır, ve denizdeki bütün kimyasal atık denizin dibine çöker. Bu balıklar da bu atıklara yakın veya tam içinde yaşar. O sebeple bu balıkları tüketmek kulağa pek sağlıklı gelmiyor.

Bu bilgiyi hem okuduklarımdan edindim, hem de güvendiğim balıkçı bir arkadaşım gerçekten bu balıkların tüketilmesinin sağlıksız olduğu konusunda hemfikir.

Bu arkadaşıma göre hamsi ye gerisini at çöpe. Çünkü ya çiftlik balığı (antibiyotikle besleniyor demek oluyor bu) ya dip balığı vs.

Dip balıkları nelerdir?

Enteresan şekilde balıkçılarda gördüğümüz pahalı balıklar hep dip balığı!

DİP BALIKLARI: Barbunya, tekir, dil, iskorpit, kalkan, kayabalığı, kırlangıç, lagos, mercan, mezgit, mırlan, levrek.

Hele ki şu aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra ise hiç balık yiyesim ve çocuğuma yediresim gelmiyor :/

Balıklarla ilgili yürütülen bir çalışmada ağır metallerin bulunması herkesi endişelendirdi.

Haber: Türkan YILMAZER
 
Dip balıklarının hala riskli olduğunu söyleyen uzmanlar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na seslendi: Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz'de avlanma bölgelerini belirleyerek tüm balıkları inceleyin
 
Bir süre önce aHaber'de yayınlanan Deşifre programı ekibinin pazar ve marketlerden aldıkları 30 farklı balık numunesinden 11'inde kanserojen metal bulması, vatandaşı 'deniz balığı da mı yemeyeceğiz' endişesine itti. Avlanma bölgeleri bilinmeden yapılan böyle bir çalışma insanları rahatsız etse de, doktorların görüşü hala aynı: Deniz balığı yiyin ama dip balıklarından uzak durun
Aslında uzmanlara göre özellikle dip balıklarında ağır metal bulunması normal bir bulgu. Ancak bu çalışmada dip balığı kabul edilen tekirde bir şeye rastlanmaması, yüzey balığı olan hamside normal değerlerden 10 kat daha fazla ağır metal (kurşun) tespit edilmesi ilgi çekici bir durum.
 
Böyle bir analiz çalışmasının bilimsel kabul edilemeyeceğinde hem fikir olan uzmanlara göre bu konunun araştırılması gerektiğine işaret eden bir olgu... Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın bu konuda özellikle avlanma bölgelerini değerlendirerek araştırma yapması ise konunun daha iyi bir şekilde açıklığa kavuşmasına yol açacak...
 
DİP BALIĞINI TAVSİYE ETMİYORUZ
 
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Yavuz Dizdar, deniz balığının hala yenilebilecek durumda olduğunu savundu. Deniz balığında kurşun bulunmasının bakanlık düzeyinde araştırılması gerektiğini söyleyen Dizdar şöyle konuştu:
 
"Öncelikle bu analizin avlanma bölgeleri belirlenerek yapılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Avlanıldığı yer belli olmadan yapılan bir analiz son derece dar sonuçlar verir ve bu bir sonuca varmak için yeterli değildir. Bu analizi değerlendirirsek, kabul ettiğimiz limitlerin üzerinde bir analiz çıkmış. Ancak ağır metallerin dip balığında çıkmamış, yüzey balığında çıkmış olması genel kirlenme kriterleri açısından uyumsuzdur. Balığın hangi kaynaktan tutulduğu bilinmek zorunda. Balıkta, özellikle de küçük balıklardaki kirlenmenin göç yollarına baktığımızda Karadeniz havzası karşımıza çıkıyor. Karadeniz'nde bir kirlenmenin olduğuna dair bilgiler alıyoruz ancak bunun araştırılması lazım. Bu analiz bu konuda bir kirlilik haritası çıkarılması için kriter olabilir. Karasularımızdaki durumu netleştirmeliyiz. Çevre kirliliği, egzos gazları, kurşunlu benzin gibi birçok şeyden ağır metal alıyoruz. Bunlar vücutta birikmiyor. Ağır metal balığın adelelerinde birikmiyor, biriktiği yer solungaç, sindirim sistemi, karaciğer. Balık yendiği zaman onlar ayıklanıyor.
 
Yani o zararlı yerler yenmiyor. Bu insan için önemli bir avantaj. Doğadaki formlara baktığımızda hayvanlar da bunu vücuttan uzaklaştırıyor." Deniz balığına alternatifin çiftlik balığı olamayacağına da dikkat çeken Dizdar, "Çiftlik balıkları yemle besleniyor, ancak nasıl bir yemle beslendiklerini bilmiyoruz. Bu yüzden de çiftlik balığının yenilmesini tavsiye etmiyorum" diye konuştu.
 
AVLANMA BÖLGELERİYLE İLGİLİ ÇALIŞMA YAPILMALI
 
Gıda güvenliği üzerine çalışmalarıyla tanınan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Kenan Demirkol da avlanma bölgeleriyle ilgili resmi bir çalışmanın olması gerektiğini söyledi. Deniz balığını önerirken bile doktorlar olarak dip balığını tavsiye etmediklerini söyleyen Prof. Dr. Demirkol,
 
"Ancak bu çalışmada dip balığı temiz, yüzey balığı kirli çıkmış. İki ayrı yerden hamsi alınmış, incelenmiş. Biri tertemiz, öbüründe kurşun değeri 10 kat yüksek. Dolayısıyla şu balık kötü ya da şu balık iyi demek hakkımız yok. Avlanma bölgeleri üzerinden bir araştırma yapılmalı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın bu konuda geniş çaplı, tüm denizlerimizi, avlanma bölgelerini içine alan bir çalışma başlatması gerekiyor."
 
Hekim olarak Omega 3 alınması için balık yenmesini önermek zorunda olduğunu da ifade eden Demirkol, "Bu koşullarda nasıl böyle bir öneride bulunacağımı da bilemiyorum. Şu aşamada kamuya bir öneride bulunabilecek bir durumda değilim." dedi.
 
Yine de deniz balığı konusunda ısrarlı olduğunu söyleyen Demirkol, "Karadeniz ve Marmara bölgelerinin daha riskli, Akdeniz ve Ege'nin daha az riskli olduğuna dair bir izlenim ediniyorum. İnsanlara balık yemeyin diyecek kadar veri elimde yok. Ama ciddi bir açıklama gelene kadar Karadeniz ve Marmara balığı yemeyeceğim. Yine de bu sözlerimden çiftlik balığını öne çıkardığımız düşünülmesin. Çiftlik balığı hala bir alternatif değil. Bugüne kadar hekim olarak asla çiftlik balığını önermedim, hala da önermiyorum. Çünkü onlara verilen yemlerin içeriğini bilmiyoruz. Bu çalışma yeterli bilimsel kriterlere sahip değil. Ancak kamuoyunu uyarmaya yönelik bir çalışma. Bilimsel bir çalışmayı bakanlıktan bekliyoruz."
 
BAKANLIK İDDİAYI YALANLAMIŞTI
 
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, ''11 balıkta ağır metal kalıntısı'' bulunduğu iddiaları üzerine bir açıklama yapmıştı. Bakanlıkça avcılık yoluyla elde edilen balık ve diğer su ürünlerinde tüm karaya çıkış noktalarında av sezonu içinde iki defa, su ürünleri yetiştiricilik çiftliklerinde ise yıl boyunca düzenli olarak kalıntı izleme programına göre ağır metal analizleri yapıldığı bildirilen açıklamada, bugüne kadar Türkiye genelinde avcılık yoluyla elde edilen su ürünlerinde ve balık yetiştirme çiftliklerinden alınan numunelerde, ilgili mevzuat doğrultusunda yapılan analizlerde herhangi bir olumsuzluğa rastlanılmadığı belirtilmişti. Su ürünleri avcılığında insan sağlığı açısından herhangi bir olumsuzluk bulunan sahalarda avcılığın yasaklandığı, yetiştiricilikte ise o çiftlikte hasada izin verilmediği bildirilen açıklamada, şu ifadelere yer verilmişti.
 
''Bilimsel olarak deniz kirliliğinden dolayısıyla denizde yakalanan balıkların insan sağlığı için risk oluşturduğundan bahsedilebilmesi için belirlenen istasyonlarda uzun süre, sürekli ölçüm ve numune alımı yoluyla izleme çalışmalarının yürütülmesi gerekmektedir. Ayrıca, alınan numunelerin geçerli olabilmesi için resmi kontrol görevlilerince numune alma kurallarına uygun olarak alınması ve bu konuda yetkinlikleri onaylanmış laboratuvarlarda analizlerinin yapılması gerekmektedir. Söz konusu haberlere konu edilen numunelerin ne zaman, nasıl ve hangi koşullarda alındığı ve analizin yetkinliği onaylı bir laboratuvarda yapılıp yapılmadığı belli olmadığı gibi, olumsuz olduğu iddia edilen 11 numune ile ülke geneli için bir değerlendirme yapılması bilimsellikten uzaktır.''

DİP BALIKLARI: Barbunya, tekir, dil, iskorpit, kalkan, kayabalığı, kırlangıç, lagos, mercan, mezgit, mırlan.
 
YÜZEY BALIKLARI: Hamsi, istavrit, uskumru, palamut.
 
BALIK VE CIVA
 
Ünlü Gurme Vedat Milor balıkta da bulunan ağır metallerin neye neden olduğunu anlattı:
Konu balıktan açılmışken iki acı gerçeği belirtmeliyim.
 
Birincisi herkesin bildiği bir gerçek. Benim bildiğim, gördüğüm, gezdiğim ülkeler arasında dünyada en pahalı balık ülkemizde yeniyor. Özellikle de İstanbul’da ve revaçtaki tatil bölgelerinde, lokantalarda balık ve deniz ürünleri yemek herhalde nüfusun en fazla yüzde birinin harcı.
İkinci gerçegi herkesin bildiğini sanmıyorum.Balıklarımızda önemli oranda cıva olduğunu düşünüyorum.

Cıva ve ağır metal testleri çok pahalı. Ayrıca yüksek cıvanın yol açtığı belirtiler ilk bakışta hastalık olarak algılanmıyor. 

 Yağlı et konusunda dünyanın en duyarlı halkı olan ülkemiz insanı nedense bu konuya tam Fransız. Ne basın ne de yetkililer bu konuda kendilerine düşen sorumluluğu yerine getirip insanları uyarmadıkları için hâlâ balığın sağlık için faydalı olduğu mavalları ortalıkta hüküm sürüyor.
Balık faydalı tabii ama ağır metal içeriyorsa zararlı.

Hem de çok zararlı.

Nereden mi biliyorum bu gerçekleri?

Yaşayarak öğrendim. Ayak parmakla-rımdaki uyuşma nedeniyle doktora gittim;  sonunda ağır metal testleri yapıldı ve suçlu bulundu. Şimdi mümkün olduğu kadar, kirli olduğunu düşündüğüm denizlerden çıkan balıkları yememeye çalışıyor ve bu konuda bilgi topluyorum. Ülke dışında bu bilgileri bulmak kolay ama bizde imkansız gibi.

 Benden uyarması.